15 Kasım 2010 Pazartesi

Eser KARAKAŞ / Çin, ulusalcılarımız, yüksek yargımız

 ekarakas@stargazete.com


2008 senesinde Çin’de yaşanan süt skandalını hatırlıyor muyuz?

Zehirli sütler Çin’de üç çocuğun ölümüne, çok sayıda çocuğun da hastalanmasına neden olmuş idi.

Peki, çinli Zhao Lianhal’ı duydunuz mu?

Başına neler geldiğini biliyor musunuz?

Zhao Lianhal geçtiğimiz gün, 10 Kasım Çarşamba günü Çin’de iki buçuk sene hapise mahkum oldu.

Pekin’de bir mahkemenin verdiği bu mahkumiyet kararının nedenini biliyor musunuz?

2008 senesinde o kitlesel süt zehirlenmesi sırasında oğlu da zehirlenen Zhao Lianhal’ın kurduğu bir internet sitesiyle süt zehirlenmesi mağdurlarını toplu dava açmaya çağırması ve daha da önemlisi zehirlemenin boyutları, önemi ve yaygınlığı konusunda Çinlileri bilgilendirmeye çalışması.

Pekin mahkemesi Zhao Lianhal’i iki buçuk seneye mahkum ederken kullandığı tabir çok ilginç ve bizlerin, özellikle bizim kuşağın kulağına hiç yabancı gelmiyor: “kamu düzenini bozmaya yeltenmek”.

Bir tarafta zehirlenen binlerce çocuk, öbür tarafta kamu düzeni.

Pekin mahkemesi tereddütsüz kamu düzeni lehine karar veriyor.

Zehirlenen çocukların ailelerini uyarmak kamu düzenini bozmaya yeltenmek anlamına geliyormuş meğer Çin’de.

Böyle bir Çin’in büyüme sürecinin sürdürülebilirliği yoktur, olamaz.

Çin uzak olmayan bir vadede duvara toslayacaktır.

Piyasa ekonomisi ve kapitalizm deniyorsa, bu süreç uzun vadede demokrasi ve insan hakları olmadan işlemez.

Pekin mahkemesinin bu karar gerekçesi, kamu düzenini bozmaya yeltenme gerekçesi aklıma iki konuyu getiriyor.

Birincisi, ülkemizdeki kendine ulusalcı diyen bir takımın Çin sistemi aşkını.

Bize, AB yerine, entegrasyon için Çin başta olmak üzere uzakdoğu ülkelerini işaret etmelerini.

Çok aptalca ama aynı zamanda da o ölçüde tutarlı.

Kamu düzenini insan haklarının, insanın önüne koyarsanız ütopya ülkeniz Çin olur.

Aklıma gelen ikinci konu ise Türk yargısı.

AİHM’in Türk yargıcı geçtiğimiz günlerde basına yaptığı bir açıklamada Türk yargısının kararlarında kamu düzeni kaygısını insan haklarının önüne geçirdiğini ve bu nedenle de AİHM’de ihlal kararlarının tavan yaptığını söylüyor.

Kararlarında kamu düzenini insan haklarının önüne çıkaran demek ki sadece Çin mahkemeleri değil, bizim yüksek yargımız da bu kervanda.

Şu trilojinin, isterseniz teslis de diyebiliriz, ihtişamına bakın.

Çin Komünist Partisi ve bu doğrultuda karar üreten Çin mahkemeleri, bizim ulusalcılarımız, bizim yüksek yargımız.

Birbirlerine zihniyet olarak ne kadar da yakışıyorlar değil mi?

Ulusalcılarımıza, yüksek yargımıza bir de Birmanya’yı incelemelerini öneririm, oradan da öğrenecekleri olabilir.

Birmanya’ya bir görgü-bilgi artırma gezisi mesela, niye olmasın?

Hiç yorum yok: